×

Geçmiş Hayat TERAPİSİ: REGRESYON

Geçmiş Hayat TERAPİSİ: REGRESYON

A. Yazar 

Emine Altındal

Gönderi tarihi

(Bu yazım 1 Mart itibariyle, her ay başı yeni sayısı çıkacak olan ”Ezoterizm” adlı dergimizde çıktı.) http://www.ezoterizmdergisi.com

Bilmeyenler için Regresyon, telkin yoluyla girilen bir Trans tekniğidir. Regresyon ‘Geriye getirmek’ anlamına gelir ve bir hipnotik psikanaliz çalışmasıdır.

Hipnoz’la karıştırılabilir ancak hipnoz değildir, ancak hipnoz ile de harmanlanıp kullanılabilir. Bu haldeyken, kişi terapistin komutları doğrultusunda hatırlamadığı geçmişine, bastırdığı travmalarına, anne karnında deneyimlediği blokajlara ve hatta geçmiş yaşamlarına kadar gidebilir ve onları şifalanabilir.

Zamanında bu işin büyük bir erbabı olan, değerli yol gösterenim ( üstat kelimesini kendisi hiç sevmezdi )Vernon Frost ile çalışmalar yaptığım yıllarda, bu olağanüstü tekniği hem kendi üzerimde deneyimledim, öğrendim ve daha sonra da kendi danışanlarım üzerinde yıllarca uyguladım .Sonuçlar çok yoğun ve kusursuza yakındı.

Geçmiş hayatlara yolculuk etmek kimi zaman hoş duygular ardında bırakırken, çoğu zaman da oldukça sancılı anlar yaşatabiliyor insana. Zaten asıl terapinin amacı da bu. O düğümlere dokunmak, o boyutta sorun yaşanılan kişileri ve kendini affetmek ve o şimdiki yaşantımızı bloke eden engellerden kurtulmak. Bir regresyon seansının 7 senelik psikiyatri tedavisine bedel olduğu bile söylenir. Bu kişiden kişiye, travmadan travmaya değişebilir elbette.
Bunları tecrübeledikten sonra, beni bu insan zırhının içinde, bu hayatı deneyimleyen bir başka benlik, bir başka astral farkındalık olduğunu %100 bilme haline geçtim zaten.

Zaman zaman, hayatımızın dönüm noktalarına şöyle bir dönüp baktığımızda, kararlarımızın ve de tercihlerimizin, zamanında bildiğimiz doğrularımızın ve yanlışlarımızın nasıl yer değiştirdiğini görebiliriz. Bunlar içinde bulunduğumuz yaşantılarımız ve hayatlarımızla ilgili kendimize olumsuz duygular hissettirirse, bu bize büyük umutsuzluk ve güçsüzlük hissi verir. Bütün bağışıklık sistemi zarar görür ve seneler sonra bile fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar olarak sirayet edebilir. Bunlar ortaya çıkmadan regresyona başvurmak çok doğru bir karar olur.

Sonuçta hepimiz büyük bir senaryonun içine doğuyoruz ancak hayatımıza giren herkes, ilk başta ailemiz olmak üzere, bizim için bu sahne üzerinde farklı bir alanı aydınlatıyor. Ailelerin değer yargıları veya bakış açılarıyla aydınlanan bu sahnede karanlıkta kalan bir çok yer de vardır . Bu karanlık noktaların hayatımızdaki rolleri daima en olumlu tecrübeleri bizlere sunmamakla birlikte, mutlaka yanında kendi çocuklarımızın çocuklarına bile aktarılabilecek yeni senaryolar ve travmatik blokajlar getirir.

Regresyon Terapisi

 

Ölümün sadece bedensel bir deneyim olduğunu, ruhun beden öldükten sonra evrelerden geçtiğini ve de bu Ruh dünyaya eğer geri dönecekse bile aynı kişi değil de, onun deneyimleriyle büyümüş bir kişi olarak geri dönmeyi seçebileceğini öğrendim. Bunu anlatmak da, anlamak da oldukça zor eğer insan gibi düşünürsek.

İnsan gibi düşünmekten de başka çok fazla bir şansımız yok zaten.

Yine de  zihnimizde evrensel bir kapı açacak olursak, tanıdığımız ve sevdiğimiz ruhların evrimleşip, önceki hayatlarından aldıkları tecrübelerle yine aramıza karıştıklarını söylemek çokta yanlış olmaz kanımca. Ancak bu durumu tamamen aynı kişinin geri dönmesini beklemek  şeklinde algılamak çok cahilce olur çünkü nasıl desem, önünüze gelen bir çorbanın içindeki tuzu, suyu veya içeriğindeki sebzeyi nasıl çıkarıp ayrı ayrı tadına bakamazsanız, yeni dünyaya gelen ruhta  aynen bu şekilde çeşitli karmalar sonucu şekillenmiş bir bireyin ruhu olarak karşımıza çıktığını söyleyebilirim çünkü bunu deneyimledim.

Bunların dinle veya inançla vs bir alakası yoktur. Bunlar bilimsel olarak kabul görmüş bir tekniğin uygulanması sonucunda benim kendi edindiğim tecrübelerin sadece ve sadece %1’lik bir versiyonudur ve de bazen omuzumuzda hissettiğimiz el kendi elimizdir, sırtımızda hissettiğimiz ağırlık ise kendi tercihlerimizin ağırlığıdır.

Derin uykuda olanlar, bu illüzyonun içindeki taşlar gibidir.. Ağır ve tepkisiz.
Uyanmaya istekli olanlar tekamüllerini eline almaya isteklidir ancak mahmur hayvanlardır..
Artık ayağa kalkış zamanıdır! Yani bu kıyam zamanında kalbini açmış insanlar uykunun ve ölümün aslında yaşam süreçlerinde yeni bir başlangıca ve uyanışa vesile olan araçlar olduğunun farkındadırlar ve de hayatlarını kendilerinin ve bütünün hayrına göre daha az bencillikle yeniden şekillendirme cesaretini yakalamış olan daha üst insanlardır.
Herkes eşit değildir. Bazıları daha eşittir.

Bana göre ölüm korkusu insanların içinde kendilerini git gide fazla ciddiye almalarıyla büyür. Bu çevremizdekileri, ailemizdekileri ve de sevdiklerimizi de kapsar. Yavaş yavaş olan biten her şeyden kaygılanır ve başımıza kötü şeylerin geleceğinden korkmaya başlayıp, olur olmaz tüm olan bitene müdahale etme arzusuyla hayatı hem kendimize hem de çevremize dar etmeye başlarız.

Bu tür korkular panik ataklara, davranış bozukluklarına, uyku düzensizliklerine ve başka bir çok psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir ve açıyorda. Sokaklarda maskesiz gezenlere vebalı muamelesi yapılmakta. Millet birbirinin üzerine saldırıyor, küfürleşiyor ve herkesin gözünde korku kıvılcımları çakıyor. Genel bir huysuzluk ve huzursuzluk söz konusudur. Sebebi her ne kadar dış etkenler gibi algılansa da, asıl korku menşeli çok derinlerde ve ruhsal kodlanmalardadır. Bu kodlamaları çözmenin en kısa yolu da Regresyon terapisidir.

İnsan için korku doğal bir kendini savunma biçimidir. Korku duygusu olmayan hiç bir canlı hayatta kalamaz. Ancak bu durumu abartıp panik düzeyine taşımamak şarttır.
Ne de olsa bizler, bazıları her ne kadar canla başla onu yok saymaya ve de yok etmeye çalışsa da, bütünün ve Bir olanın parçasıyız ve de her şey birbiriyle kusursuz bir bağlantı içerisindedir. Evrende herşey titreşir, hiçbir şey sabit değildir. Titreşim, yerçekimi, atomları ve molekülleri bir arada tutan var olan tüm kuvvetler kadar fiziksel varoluşun ana temel niteliğidir. Bunları okuyupta, hehe tabii, bunların hepsi koca karı söylemleri diye algılayan sen de bütünün bir parçasısın işte. İstesen de, istemesen de. Doğada nasıl hiçbir şey statik, yani sonsuz değilse, bizlerin de yaşamı nihayetinde bir gün ölüm ile taçlandırılıp son bulur.
Bazı şeyleri çözebilirdik ama insan olarak buna izin vermedik.

Hayattaki mecburiyetlerimizi gözden geçirdiğimizde, kendimizi zoraki bir şekilde nelere mecbur ettiğimizi görürüz. İncelediğim bir araştırmaya göre bu, ölüm döşeğinde yatan insanların son cümlelerinden bu anlaşılmaktadır.
Çoğu ; ‘yeniden bir şansım olsa, şu fırsatı mutlaka değerlendirirdim’ gibilerinden oluşan son cümleler kurmuşlardır ve bu da bizlere yaşamlarında kendilerini hakir gördüklerinden aslında hak ettikleri/arzuladıkları fırsatları bazı sebeplerden dolayı ellerinin tersiyle geri çevirdiklerini ve son anlarında bundan pişmanlık duyduklarını gösteriyor.

Siz henüz o son aşamaya varmamışken, bir dönüp bakın hayatınızda, kendinizi zorla mahrum bıraktığınız hayallerinize. Her ölüm erken ölümdür ve de ne zaman ecelin soğuk nefesini ensemizde hissedeceğimizi bilemeyiz ancak vakit varken kendinizi  sevdiklerinizi serbest bırakmanın bu kısa yolu bizlere sunulmuşken onu değerlendirmenin zamanı gelmiştir.

Siz önce kendiniz için yaşarsınız,
sonra sevdikleriniz ve başkaları için..

Yazı bana aittir
A.Emine Altındal.